9 Ekim 2011 Pazar

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Kesriye

Evliya Çelebi Seyahatnamesi 5. Kitap 117. sayfadan

itibaren Kesriyeden bahseder:


Buradan batıya gidip, sekiz saate (Kesriye gölü) ne geldik. Kesriye kalesi: Bu kale sâhibi Filikos binasıdır. Sonra Rumlardan Koca Murad Han zorla alıp, Kesriye adını vermiştir. Hâlâ Rumeli eyâletinde Dördüncü Sultan Murad’ın hemşiresi ve Sultan Ahmed’in kızı, Canbolat-zâde Hüseyin Beyfendimizin şefkatli vâlidesi Fatma Sultanın hasıdır ki, kırk yük akçe ile iltizam olunur. Şimdi hakimi Tophâneli Kadri Ağadır. Yüzelli akçelik kazâdır. Yüzon parça köyü vardır. Kalesi bir köyün batısında adaya benzer bir yalçın kaya üzerinde altıgen şeklinde güzel bir kaledir. Duvarı gayet yüksektir. Batıya bakan iki adet demir kapıları vardır. Çeşitli cenk ve kâvga aletleri, demir asma makaralar ile süslü bir kavi kapıdır. Bir kere bu kapıdan Venedikler baskın edip, kaleyi istilâ emişlerdir. Bunun üzerine Frenklilerin kaleye mâlik olması Rumlara yürek acısı olup, Gazi Evranos Bbbeye yardım ederek kaleyi fethettirmişler. O zamandan beri Osmanlılarda kalmıştır. Dizdarı, elli adet neferleri, muhtesibi, bac memuru, şehir kethüdâsı, harac ağası vardır. Cephâne ve topları azdır ama her gece bekçileri bekleyip, meterhâ ne çalarlar. Kalenin kapısı dibinde Vâlide Sultan câmii vardır. Ama küçüktür. Sultan Süleyman câmii ve kaleden dışarıda Kadı câmii ve üst yanında namazgâh vardır. Varoşu yirmi mahalledir. On altısı Rum mahallesidir. Biri de Yahudidir. Evleri İstanbul tarzında kat kat saraylar ve limanlı konaklardır. Fukara evleri ile beraber ikibin beşyüz evdir. Bütün evleri göle bakar. Bu şehir ve kale gölün batısında kayalar üzerindedir. Sokakları daracıktır. Yalnız bir mektebi vardır. Çünkü İslâmı azdır ve ahalisi haylazdır. Lisanları Rum lehçesidir. «Varmısın? Gele misin? O bizim efendimişdir. Bize gelmemişsiz. Hasretiniz belkim bize gelemiş» diye konuşurlar. Tabiat ve zevk ehli adamlardır. İki hamamı vardır. Biri yol kenarındadır, suyunu gölden alır. Kışın işler. Temmuz ayında bu şehir içinde göl olduğundan halkı hamama muhtaç değildir. Yüz adet dükkânları var. Çoğu balık kurusu ve bakakliye satar. Bütün caddeleri kesme kayalı temiz ve parlak kaldırımlıdır. Yetmiş adet kiliseleri vardır. İçerisi papaz ve metropolitlerle doludur. İstanbul ve diğer memleketlerden birçok adakları gelir. Dağlarında üçbin adet bağları vardır. Şırası ve beyaz francala ekmeği meşhurdur. Suyu ve havasının fevkalâde güzelliğinden öyle Rum delikanlıları olur ki, Sakız adasında benzeri bulunmaz. Gayet mahbube kızları var ki, her biri ipek fistanın eteklerini beline sokup, cennet bağı tavusları gibi yürüdüğü vakit, âşıkların aklını çalarlar.
(Kaynak: http://tr.yenisehir.wikia.com/wiki/E%C3%87S/9/119)




Kesriye gölü: Bu gölün etrafı yirmidört mildir. Bâdem şeklinde olup, derinliği elli kulaçtan azdır. Kenarlarında beşer onar kulaç yerleride vardır. Gayet lezzetli olup, İstanbul’daki Kâğıthane suyuna benzer. Bütün şehir halkı elbiselerini burada yıkarlar. Asla sabun sürmezler. Bu şehirde sabun makbul değildir. Gölünden pek çok balıklar avlanır ki, benzeri hiçbir diyârda yoktur. Çünkü dağlarında yetişen bitki ve otları seller bu göle dökmekle balıklar onlara gıdalanırlar. Kasım günü gelince avcıların her biri göle yüzer araba çalı döküp, nişan korlar. Herkes yerini bilir. Sonra bahar gelince (Plâyaş) denilen bir gün vardır, o gün bütün avcılar Eminden izin alıp, sandal ve kayıklarına binerek deniz yüzünde mızrak ve çatal ağlarla yüzbinlerce kuruşluk balık avlayıp, emine onda bir vergi verirler. Bunun üzerine hazır bulunan ecnebi bezirgânları, balıkları alıp, tuz ile salamura ederler, vilâyet vilâyet götürürler. Bu güne rumca (Prast) günü derler. Hattâ Dördüncü Sultan Murad’a bu balıklardan tuzlanıp, gönderilirdi. Gayet lezzetlidir. Ama hepsinin beğenileni laâl renkli pul ile süslü alabalıktır. Sazan balıklarının her biri ellişer okka gelir.

Göl kenarında Kapısı Baba tekkesi vardır ki, bizzat Kasım Baba da orada gömülüdür. Kesriye’den bütün atları gemilere koyup, gölü karşıya geçerek göl kenarında (Leçesta) köyüne geldik. Büyük Rum köyüdür. Oradan (Zagorç) köyüne, oradan (Gölü sıyıran), köyüne geldik. ……………………… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder